12 REKATLIK HÂCET NAMAZI RİVAYETİ SAHİH MİDİR?
Allah Teâlâ bizleri bu dünyada yaşatmayı takdir buyurmuş, dünyayı da birbirinden güzel, sayısız nimetlerin yanı sıra imtihanlı, çileli bir diyar eylemiştir. Âciz kul insan, derde düştüğünde çare arar, çırpınır. Bunlar, kulun Allah'a bağlanması için bir vesile, bazen bulunmaz fırsattır. Zira kul ömrünün tamamını nimet ve rahat içinde geçirse belki de Rabbinden gitgide uzaklaşacaktı.
Bir sıkıntımız olduğunda izalesi için, bir talebimiz olduğunda husûlü için Rabbimize yönelir, dileğimizi O'ndan isteriz. O murad etmedikçe kimsenin bize bir zarar da fayda da dokunduramayacağını biliriz.
Hâcetlerin husûlü için, hususi bir kılınış şekli olan 12 rekatlık namazın tesirli olduğu rivayet edilmiştir. Rivayet şöyle:
عَنِ ابْنِ مَسْعُودٍ عَن النَّبِي صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: " اثْنَتَا عَشْرَةَ رَكْعَةً تُصَلِّيهِنَّ مِنْ لَيْلٍ أَوْ نَهَارٍ وَتَتَشَهَّدُ بَيْنَ كُلِّ رَكْعَتَيْنِ فَإِذَا تَشَهَّدْتَ فِي آخِرِ صَلاتِكَ فَاثْنِ على الله عزوجل وَصَلِّ عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَاقْرَأْ وَأَنْتَ سَاجِدٌ فَاتِحَةَ الْكِتَابِ سَبْعَ مَرَّاتٍ، وَآيَةَ الْكُرْسِيِّ سَبْعَ مَرَّاتٍ، وَقُلْ لَا إِلَهَ إِلا اللَّه وَحْدَهُ لَا شرك لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ على كل شئ قَدِيرٌ عَشْرَ مَرَّاتٍ، ثُمَّ قُلِ: اللَّهُمَّ إنى أَسأَلك بمعاقد - الْعَزِيز -[الْعِزِّ مِنْ] عَرْشِكَ وَمُنْتَهَى الرَّحْمَةِ مِنْ كِتَابِكَ وَاسْمِكَ الأَعْظَمِ وَحَدِّكَ الأَعْلَى وَكَلِمَاتِكَ التَّامَّةِ، ثُمَّ سَلْ حَاجَتَكَ، ثُمَّ ارْفَعْ رَأْسَكَ، ثُمَّ سَلِّمْ يَمِينًا وَشِمَالا، وَلا تُعَلِّمُوهَا السُّفَهَاءَ فَأَنْتُمْ تَدْعُونَ بِهَا فَيُسْتَجَابُ"
"İbn Mes'ud'dan rivayete göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Gece ya da gündüz vakti 12 rekat namaz kılar, her iki rekatta bir teşehhüd okur (ve selam verir)sin. Namazın en sonunda teşehhüdü okuyunca Allah'a -azze ve celle- senâ et ve Peygamber'e (s.a.v) salât getir (yani tahiyyat ve salli-bârik dualarını oku). Sonra (selam vermeden önce) secdeye var ve secdede yedi kez Fatiha sûresi, yedi kez âyetelkürsi oku. Sonra on kez şöyle de: "Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü vehüve alâ külli şey'in kadîr". Sonra de ki: "Allahım, arşındaki izzet kulpları, kitabındaki rahmetin son noktası, ism-i a'zamın, yüce ululuğun ve tam kelimelerin hakkı için senden istiyorum." Sonra hâcetini iste ve secdeden başını kaldır, sağına ve soluna selam ver. Bu namazı beyinsizlere öğretmeyin; zira onlar da bununla dua ederler ve dualarına icabet edilir."
Evet, böyle bir hadis rivayet edilmiş. "Rivayet", aktarım demektir. Yani Peygamberimiz'in böyle söylediği haber verilmiş ama, bu doğru bir haber miymiş, âlimler nasıl durum tesbiti yapmış, bakalım.
Hadisi Beyhakî ed-Da'avâtü'l-Kebîr adlı eserinde (II, 18, no: 443) senediyle rivayet etmiş. Çeşitli hadis kitaplarından rivayetleri derlemiş olan İmam Münzirî ise meşhur kitabı et-Terğîb ve't-Terhîb'de (I, 274) hadisi nakletmiş.
Âlimler bu hadisin sened ve metin yönünden zayıf olduğuna hükmetmişler. İbnü'l-Cevzî ise şöyle der: "Bu hadis şeksiz şüphesiz uydurmadır. Senedinde Ömer b. Hârun var. Yahya b. Main onun için "Yalancıdır" dedi. İbn Hibban "Sikalardan mu'dal hadisler rivayet eder ve görmediği şeyhlerden hadis aldığını iddia eder" dedi. Ayrıca sahih bir hadiste bildirildiğine göre Hz. Peygamber, secdede kıraat yapmayı yasaklamıştır."
İmam Suyûtî, el-Leâli'l-Masnûa'da (II, 57) İbnü'l-Cevzî'nin bu cümlelerini naklettikten sonra şöyle bir itirazda bulunur: "(Hadisin ravisi) Ömer'in rivayetlerine Tirmizî ve İbn Mâce de yer verdiler. Zehebî ise el-Mîzân'da 'O zayıf olmakla ve çok münker nakletmekle birlikte ilim dağarcıklarından biriydi. Kasıtlı olarak yalan söyleyeceğini sanmıyorum' demiştir."
İmam Suyûtî bu ifade ve nakilleriyle Ömer b. Yahyâ'yı zayıflık ve münkerlik seviyesinden çıkarmayı amaçlamamış olsa gerek. Sonrasında da hadisin başka bir tarikini zikretmiştir.
Herhâlükârda hadis bazı âlimlere göre zayıf, bazılarına göre uydurmadır. Uydurma olduğuna hükmedenler müteşeddid diye bilinse de, hadisin zayıflığı hafif değil, şiddetlidir. Sebebi hem ravisinin münkerler nakleden biri olması hem de metnin sahih sünnete aykırı bir unsur ihtiva etmekle şaz olmasıdır.
Burada "Fakat bu namaz tecrübe edilmiş ve gerçekten bununla dua edenlerin hâceti yerine gelmiş" şeklinde bir itiraz gelebilir. Bu itiraz makbul değildir. Zira biz olayların perde arkasındaki boyutunu, Allah Teâlâ'nın ilmini, kulun hâcetini tam olarak neyden dolayı kabul ettiğini bilmiyoruz. Belki dua, kadere tesadüf etmiştir. Belki de hakikatte Allah, gönlü daralan kulu tamamen kendisine yöneldiği için duasını kabul etmiştir. Ne olursa olsun artık bu rivayetin çok zayıf olduğunu, çok zayıf hadislerin amele alınmadığını biliyoruz ve hak bildiklerimizden mesulüz.
"Bunu beyinsizlere öğretmeyin..." cümlesinin de Allah Teâlâ'nın şânına yakışmayacak bir ifade olduğunu düşünüyorum. Beyinsizler beyinsizlikle herşeyi isteyebilirler ama sırf bu namazı kıldılar diye Allah onların istediği her şerri vermeye mecbur mu kalacaktır? Hâşâ! Rabbimiz mü'min ve müttaki kulunun bile her isteğinin bi-zâtihî aynısını veriyor değildir; kulların kimi isteklerini tehir eder, kimi isteklerini ise hiç vermez ama muhakkak duaya icabet eder ve kulun istediğinden daha hayırlısını verir.
Yorumlar
Yorum Gönder